sıra da birinden sonra gelmek
Fiil
üniversite öğretim kadrosundaki elemanların düzeyi
rütbe yaş haddi
İsim, Askerlik
rütbe işareti
İsim, Askerlik
yüksek seviyeli biri olmak
Fiil
daha yüksek bir rütbeye terfi ettirilmek
Fiil
yüzbaşılığa (denizde albaylığa) terfi etmek
Fiil
taksi durağı
İsim, Ulaşım
bir alt rütbeye indirmek
Fiil
birini bir üst rütbeye terfi ettirmek
Fiil
ikinci dereceye düşmek
Fiil
ikinci dereceye düşmek
Fiil
amirallik aşaması/rütbesi.
İsim
(kalabalık) sıraya girmek
Fiil
en üstün durumda/en ön safta olan kimse.
front-rank: en üstün, ön safta, başta, birinci.
İsim
yüksek rütbeli olmak
Fiil
binbaşı rütbesi olmak
Fiil
üstünlüğünü kabul ettirmek.
mevkiini kötüye kullanmak, maiyetindekileri ezmek/hor görmek.
mevkiini kötüye kullanmak, maiyetindekileri ezmek/hor görmek.
pâye, rütbe, mevki, makam.
Person of high rank: Yüksek mevki/makam sahibi kimse.
The rank of president: Başkanlık makamı.
He's above me in rank: Rütbece benden yüksektir.
İsim
(toplumda) üst kademe, yüksek rütbe.
İsim
ranks: (a) saf, sınıf, grup.
Join the ranks of unemployed: İşsizler sınıfına katılmak.
(b) (kumandan ve subaylar hariç) ordu, erat, erler.
to serve in the ranks: er olarak askerlik yapmak.
reduce someone to the ranks: (ceza olarak) rütbesini alıp erat sınıfına indirmek.
rise from the ranks: (erat sınıfından) subaylığa terfi ettirmek.
İsim
(satranç) sıra, yatay karelerin bir dizisi.
İsim
(sıraya) diz(il)mek, sırala(n)mak, tertip etmek, düzenlemek.
The cups were ranked neatly on the shelf.
Fiil
tasnif etmek, sınıflandırmak.
Where do you rank F. Nafiz? Where does F. Nafiz rank as a poet? He ranks below Y. Kemal.
Fiil
belirli bir rütbede/mevkide/derecede olmak, belirli bir toplumsal sınıfta olmak.
Atatürk ranks as the greatest hero of twentieth century: Atatürk yirminci yüzyılın en büyük kahramanı sayılır.
To rank high: rütbesi/mevkii yüksek olmak.
I don't rank him very high: Ben onu o kadar önemli bulmuyorum.
Fiil
kıdemli olmak.
The colonel ranks at this camp.
Fiil
gür, mebzul, iyi gelişmiş, bakımlı (bitki).
rank grass.
Sıfat
verimli, bereketli (arazi/toprak).
rank soil.
Sıfat
ağır/fena kokulu, tadı fena, nahoş.
a rank cigar. rank meat.
Sıfat
kokmuş, ekşimiş, keskin, yiti.
Sıfat
(fena anlamda) en âlâ, daniska.
A rank outsider. rank treachery. rank injustice. rank ingratitude. rank nonsense.
Sıfat
iğrenç, menfur, müstekreh.
Sıfat
kaba, galiz, terbiyesiz.
rank language.
Sıfat
haksız, aşırı.
Sıfat, Hukuk
rankish: (a) oldukça gür/mebzul/verimli, (b) oldukça ağır/fena kokulu, tadı fena, nahoş; hayli
iğrenç/kaba/galiz/terbiyesiz.
Sıfat
daha yüksek rütbede olmak.
rank next to: rütbece/mevkice …'den sonra gelmek.
(a) erat, efrat, fertler, erler.
ten officers and two hundred rank and file: on subay ve 200 er.
(b) halk, fertler, herhangi bir örgütün mevki sahibi olmayan/ yönetilen üyeleri.
The union leaders were in favor of the offer but it was rejected by rank and file.
bir partinin piyadeleri
İsim
vatandaşlık haklarına sahip olmak
Fiil
tercihli alacaklı durumunda bulunmak
Fiil
alacaklı sıfatıyla iddia sahibi olmak
Fiil
sıralamada aynı değerde olmak
Fiil
rütbe ce ...'den önce gelmek
Fiil
birinin rütbece altında olmak
Fiil
birinin rütbe ce altında olmak
Fiil
biriyle eşit düzeyde olmak
Fiil
(iflas borcu) aynı sırada bulunmak
Fiil
kâr payı almada öncelikli olmak
Fiil
(Br) temettüe hak kazanmış olmak
Fiil
emeklilik maaşına hakkı olmak
Fiil
(Br) Temmuz'da dağıtılacak kâr payı sırasında bulunmak
Fiil
kâr payı alma hakkına sahip olmak
Fiil
öncelik bakımından önde gelmek
Fiil
başkandan sonra gelmek
Fiil
yürüyerek yola çıkmak
Fiil
yeni çıkarılan hisselerle aynı düzeyde olmak
Fiil
büyük devlet adamlarından olmak
Fiil
biriyle aynı seviyede olmak
Fiil
daha yüksek bir mertebeye çıkmak
Fiil
(Br) sıra başındaki taksiye binmek
Fiil
(Br) yüksek değer biçmek
Fiil
biriyle aynı seviyede olmak
Fiil
birisi ile aynı seviyede/rütbede olmak.
taksi durağı
İsim, Ulaşım
temettü üe hak kazanmış olmak
Fiil